Çarşamba Toplantısı

Dr. Alper Kaliber

TÜRKİYE VE BİR MODERNLEŞME SORUNSALI OLARAK AVRUPALILAŞMA

Türkiye, yirmi birinci yüzyıla toplumun hemen tüm kesimlerinin artan bir seferberlikle katıldığı ideolojik, siyasi, ekonomik tartışmaların eşliğinde girdi. Çoğunlukla siyasal İslam/laiklik ve Kürt sorunu bağlamında yürüyen bu kamusal tartışma süreci, Türkiye’de modernleşmenin nasıl bir paradigmaya dayandırılacağını belirler niteliktedir. Ülkenin sosyo-politik yeniden yapılanışıyla küreselleşen dünya siyaseti içinde konumunun ve kimliğinin ne olacağı sorununu da yakından ilgilendiren bu tartışmalarda temel olarak iki farklı modernleşme söylemi öne çıkmış görünüyor. Bunlar, devlet merkezciliği, ödünsüz sekülerleşmeyi ve Türk etno-milliyetçiliğini esas alan bir modernleşmeyi savunan “Cumhuriyetçi” ve daha kapsayıcı, çoğulcu ve dışa açık bir modernleşmeyi savunan “Entegrasyonist” söylemlerdir. Kamusal alanda bir hegemonya kurma mücadelesi veren bu iki paradigmanın savunucuları, müzakere pozisyonlarını ve söylemlerini kurarken ve meşrulaştırırken AB’nin belirli politikalarına ve “Avrupalı” ilke, norm ve değerlere artan bir sıklıkla referans vermektedirler. Bu yüzdendir ki, birbirinden farklı ve çoğu kez birbiriyle çatışan AB/Avrupa ve Avrupa’yla bütünleşme nosyonları Türkiye’deki rejim ve modernite tartışmalarına içkin hale gelmiştir.

 

Bu konuşmada Avrupalılaşmanın Türkiye’ye etkisini, Cumhuriyetçi ve Entegrasyonist söylemlerin yeniden üretiminde hangi AB ve Avrupa kavramsallaştırmalarının dile getirildiğine ve bu kavramsallaştırmaların nasıl araçsallaştırıldığına bakarak çözümlenmeye çalışılmıştır. Avrupalılaşmanın dönüştürücü etkisinin bütünüyle kavranabilmesi için iki kuramsal adıma ihtiyaç duyulduğu önerilmiştir: AB-leşme (EU-ization) süreciyle Avrupalılaşma (Europeanization) olgusu arasındaki farkın açıkça ortaya konması ve Avrupalılaşma-modernleşme ilişkisinin yeniden tanımlanması. Bu sunumda gözetilen ayrım uyarınca AB-leşme, AB’nin hukuksal kurumsal yapısına ve politikalarına uyum çerçevesinde yapılan ve çoğunlukla teknik, hukuki ve resmi düzeyde kalan reform sürecini tanımlamaktadır. AB müktesebatıyla uyum ve bu müktesebatın uygulanması AB’leşmenin temel koşulu ve süreçte ne kadar ilerlendiğinin başlıca göstergesidir. Öte yandan, Avrupalılaşma doğrusal ilerleyen bir süreç olarak değil, Avrupa bütünleşmesinin AB dışındaki kurum ve süreçlerini de kapsayan daha geniş tarihsel toplumsal bir bağlam olarak düşünülmektedir. Ulusal ve ulus üstü aktörlerin Avrupa’ya ve Avrupalılığa göndermelerde bulunan tüm eylem ve söylemleri Avrupalılaşmayı toplumları etkileyen bir bağlam olarak yeniden kurar. Türkiye’de de görüldüğü üzere farklı Avrupa ve Avrupalılaşma nosyonları, Avrupa bütünleşmesinin parçası olan toplumlarda modernleşmeyi şekillendiren ideolojik tartışmalara, siyasi çatışmalara ve kutuplaşmalara içkindir.

Bu nedenle, ikinci bir kuramsal adım olarak Avrupalılaşma ve modernleşme arasındaki ilişkiselliğin yeniden düşünülmesi ve tanımlanması gerekmektedir. Avrupalılaşma modernleşme ilişkisi, literatüre hakim olan determinist ve kurumsalcı yaklaşımın öngördüğünden, özellikle de Batı Avrupalı olmayan toplumlar için çok daha karmaşık ve derindir. Örneğin Türkiye, Yunanistan ve İspanya gibi modernleşmenin devlet merkezci bir proje olarak doğduğu ve geliştiği ülkelerde, AB-leşme ve Avrupalılaşmanın dönüştürücü etkisi, rejimin temel niteliklerinin yeniden yorumlandığı yeni bir modernleşme paradigması arayışı olarak tezahür edebilir. Tüm bunlar ışığında bu konuşmada, AB-leşme ve Avrupalılaşma arasındaki fark ve Avrupalılaşmanın modernite tartışmalarına olan etkisi Türkiye bağlamında irdelenmeye çalışılmıştır.

 

 


Bu sayfa Research Center for International Relations tarafından en son 27.03.2019 10:29:59 tarihinde güncellenmiştir.

HIZLI ERİŞİM